bugün

entry'ler (72)

tango kursu

aşkın ve tutkunun dansı olarak da bilinen tango isimli müzikli hareketler bütününün öğretildiği ve/veya öğretileceği iddia edilen müessese/ler.

şöyle ki; tango kursu adıyla bilinen müesseseler mevcut, bunda hemfikiriz zannediyorum. iddiaları da aşkın ve tutkunun dansının nasıl icra edileceğini bireylere aktarmak. bu iddianın satır araları okunduğu takdirde; aşkın ve tutkunun öğrenilebilir ve hatta öğretilebilir olduğu neticesine varmak hiç de güç değildir.

hanımefendiler ve beyefendiler. istirham ediyorum sorumu yanıtlayınız. aşkın ve tutkunun öğrenilebilir olduğuna dair bir fikre ne zaman kapıldınız. tek başına ve ancak savrularak, sağa sola çarparak, sevinerek, üzülerek, korkarak, sinirlenerek; öğrenilmek bir yana yalnızca hakkında kaba bir fikre sahip olunabilecek bu iki ruh hali ne zamandan beri belirli bir meblağ karşılığında "öğrenilebilir" hale gelmiştir.

"ama kurallarını da bilmek lazım" mı dediniz. lütfen.. aşkın formülünü mü çıkarıyorsunuz, tutkunun grafiğini mi çiziyorsunuz? nedir bu, hayata karşı önü alınamaz kazuistik yaklaşım?

her şeyi bir kenara bırakalım; hangi aklı başında bünye, dansın kuralı olduğu safsatasına bel bağlayıp omuz verebilir? samimiyetle söylüyorum dionysos bunları duysa tapınağında ters dönerdi.

yaşa be sünnetçi

sünnet yaşı gelen erkek çocuklarına, modern zamanlarda olduğu gibi steril ameliyathane ortamında değil de, genellikle evin salonunun ortasında müdahale edildiği dönemlerde, sünnete maruz kalan er kişiye söyletilen ve hatta yerine göre haykırılması uygun görülen sevinçle karışık hüzün nidası. * *

tango

üniversite sırasında ve/veya sonrasında sosyal hayattan * beklediğini alamamış bünyelerin, aman tanrım ne kadar modern, ne kadar estetik, ne kadar romantik diyerek kendilerini adadıkları müzikli hareketler bütünü.

aslında hiçbirşeyin o kadar da basit olmadığını hepimiz biliyoruz da bir türlü dile getiremiyoruz. sizi bilmem ama ben birkaç defa tango kursu ve milonga gecelerinde bulunma talihsizliğine eriştim. o loş ortam, o sırtlan duruş, ortamda illa ki bulunan ve adeta bakanlık onayıyla orada bulunması gereken bir demirbaşmışçasına mekanda bulunan beyaz uzun saçlı yaşlı adam ve/veya adamlar. bu adamların kur yaparak kahkahalar attırdıkları ,tercihen, üniversiteli kızlar. benim masadaki birayı göremeyişime nazire yaparcasına gözlerden düşmeyen güneş gözlükleri.

denebilir ki ne var bunda. o saatlerde gidebileceğin her mekanda aynı görüntüler fazlasıyla ve fazlasıyla var. haklısınız lakin bahsi geçen ortamlarda zaten içerideki kalabalığın amacı apaçık ortada. sorunun çıkış noktası tam da bu. tango çaça salsa üçgenine dahil kime sorarsanız sorun size ortamın ne kadar elit olduğundan, erkeklerin ne kadar beyefendi, kibar ve modern olduğundan, kızların ne kadar asil, hanımhanımcık ve yine modern olduğundan bahsedecektir.

yüzümde pişkin bir sırıtışla, tango yaptını söyleyen bir arkadaşıma; e sen güzel bi' kızsın, sen bari yapma demiştim. o da bana yukarıdaki cevabı vermişti. açıkçası o an ben de keriz gibi yemiştim bu hikayeyi.

velhasıl kelam yalnız mısınız geceleriniz tek başınıza mı geçiyor? tango kursları ve milonga geceleri tam size göre. hem modern hem elit hem de kızlar dansa kaldırıyormuş ooluuummm...

kenar mahalle delikanlılığı standartları enstitüsü

yukarıda belirtilen (1 nou başlık) standartlardan yola çıkarak yazarının türk olmadığı ya da türkiye'de yaşamadığı, hiç olmadı; en son 80lerde bu coğrafyada ikamet ettiği sonucunu çıkardığımız önerme.

1. küpe mutlaka olacak
2. ismail yk tadında müzikler dinlenecek
3. arabada marka önemsizdir mühim olan dışarıya çok ses verebilen cep telefonuna sahip olmaktır
4. kavgaya hazır olacaksın
5. askere gidene eğlence kısmı konumuza nereden dahil oldu onu ben de anlamadım.

kendimi durduracak değilim

yüksek sesle ve ortalamanın biraz üzerinde bir hızla okunduğunda insanın köpükler saçarak çoşmasıyla sonuçlanan yazılar bütünü.

kadının sol memesinin sağdakinden tatlı olması

laf dediğin balkaba' osur osur koy tabağa..

adı özge olan kızların güzel ama aptal olması

benzer bir duru pelinler için de geçerlidir. pelinler her zaman güzel olurlar. ancak zeka seviyeleri, konuşkanlıkları gibi kriterler hepsinde farklıdır.

yalnız yaşayan erkek

en hisli duygunun insanıdır.

bugün pazar

istisnasız her çarşı iznimde nizamiyeden çıkarken okuduğum şiir. *

doğu da barış isteniyorsa tsk silah bırakmalıdır

iç hizmet kanunu der ki : "silahlı eşkiya düşman sayılır"

gücünü ve hakkını bizzat kanunlardan alan bir kurumun, sorumlu olduğu kanunu uygulaması kadar doğal bir durum yoktur.

yukarıda sıçılan önerme kapsamında şöyle bir önerme de sıçılabilir:

hastalıkların önüne geçilmek isteniyorsa doktorlar iş bırakmalıdır.

mebs

329 kd olarak acemiliğimi tamamladığım askeri okul. sazan dönemi olarak epey kalabalık geldiğimiz için 5. bölüğü de kısa dönemlere ayırmışlardı. başta asteğmen ilter masır ve yüzbaşı sabri coşkun (5. bölük) olmak üzere olağanüstü subay astsubay ve çavuşlara sahip askeri birliktir. sinema ve uyuma aynen devam etmiştir. ayrıca bizlere verdikleri disiplinin ne derece sıkı olduğunu usta birliğinde kavradığım yerdir. keşke hiç ayrılmasaydım da dağıtımım mebs'e olsaydı demekteyim an itibariyle. lakin 2. bölük korkusu duymamak da ayrı bir lütuf olsa gerek. *

gülün adı

Rosa que al prado, encarnada
te ostentas presuntüosa
de grana y carmin banada:
campa lozana y gustosa;
pero no, que siendo hermosa
tambien seras desdichada.

ülke

bizi seveceğine söz vermeden çağıran sevgili.

üstüne güneş doğmayan şehir

bununla ilgili fantastik bir film vardı.* asla varolmamış ama herkesin bildiği bir kumsal, tamamiyle geceyi yaşayan fakat kesinlikle bunun farkında olmayan insanlar... hatta kimsenin görmemesine ve gitmemiş olmasına rağmen herkesin kumsalla ilgili bir anısı vardı ve nasıl gidildiği sorulduğunda hatırlamıyorlardı.

harry potter serisiyle alay etmeyi bir bok sanmak

be hey bu bahtsız diyarın karayağız delikanlıları... nedir derdiniz onu deyin evvela... memleketin çöpü sapı düzeldi, heryer güllük gülistanlık da bi harry* mi sizi gerdi a can dostlar, a gönül adamları, fakir babaları, mazlum bekçileri....

efendiler; yapmayınız etmeyiniz, sinirinizi, kibrinizi, öfkenizi, sevginizi ve dahi şefkatinizi çarçur etmeyiniz.

prince sana söylüyorum darkness sen anla; bırakın bu gereksiz "benim sevdiğimi herkes sevmeli, en kötü takdir etmeli, o da olmadı diyelim taşak geçmemeli" zihniyetini. sen sevdin de ne oldu ben taşak geçtim de ne oldu...

kadınların aslında söylemek istedikleri

efendim çoook eskilerden bir şarkı vardır cici kızlar'ın seslendirdiği.. hep birlikte dinliyoruz..

"hayır dersem belki demek, belki dersem evet anla, çok söz söyler kadınlar evet demezler asla...."

şarkının sonunda ise "bir kez evet derim ben, nikah memurluğunda" dizeleri yer alır....

ben gelecekteki senim diyerek kapiyi calan kimse

bi' temiz dayak atarım evvela.

ulan eşşek sıpası bu vakte kadar nerdeydin, medem ki teknlojin var idi ne diye bu vakte kadar hayırlı bi' iş için kullanmadın diye söver, kızıp bi' daha döverdim.

yamuluyorsam düzeltin a dostlar... bu işin öss'si var efendime söyleyeyim sınavı var finali var vizesi var. hayır bi' kız meselesi olur ona bi' yardımı dokunur ne bileyim.. gelsene sen zamanında..

hayır şimdi ben bunları yazdım ya gelecekteki ben bu sefer de korkusundan gelmeyecek ona yanarım ben.......

sinemada sevgiliyle en arka koltuga oturmak

dikkat çalışma var...
büyük şehir çalışıyor... *

man on the moon

(#464433) andy kaufman bu esnada; yıllardır insanlara yaptığım şeyi şimdi bana yapıyorlar der. jim carrey'in o anda yüzünde beliren donuk gülümseme için dahi oscar alması gerekirdi.

seni seviyorum diyene verilen saçma cevaplar

seni seviyorum cümlesine değil de "bu gece seni düşünerek uyuyacağım" cümlesine "hayırlı olsun" karşılığını vermişliğim vardır çok şükür. * *